
KASLARIMIZI GÜÇLENDİRELİM (İş Tanımlarınızı Çöpe Atın, Robotluğun Alemi Yok)
Arthur Andersen’de danışmanlık hayatıma başladığım ilk yıllarda Türk yöneticileri çalışanlarının “İş Tanımlarını” yazdırmaya pek düşkündüler.
“Herkesin yapacağı işi tam ve kesin olarak tanımlarsak yüksek verimliliğe ulaşırız” inancı hakim düşünceydi. Çalışanları işlerini ezberleyen ve hatasız şekilde yapan robotlara dönüştürmenin iyi bir fikir olduğuna inanılıyordu. Eh, o günün kapalı ekonomileri düşünüldüğünde sanırım haklıydılar da.
Bugünün hiper-rekabetçi iş dünyasında ise bu inancın temellerinden sarsılmakta olduğunu görüyorum. İnanılmaz derecede hızla değişen iş ortamında “sabit” tanımlar ile hareket etmenin hem şirketlerin esnekliklerine darbe vurduğuna, hem de çalışanların yaratıcılığını baltaladığına inanıyorum. İnanmaktan da ötesi bu bunu somut olarak gözlemliyorum.
Geçenlerde eğitimime katılan bir orta seviye yönetici gayet açık ve samimi bir şekilde fikir yaratmanın “iş tanımında” olmadığını belirtti. Performans göstergeleri arasında da yaratıcılık yer almıyormuş!..
Daha önceki bazı eğitimlerde de yaşadığım benzer örnekleri hatırladıkça, iş tanımlarının “bazı” faydalarını kabul etmekle birlikte (kişinin minimumda yapacağı işleri tanımlamak gibi) temelde onları çöpe atmanın işletmeler açısından daha hayırlı olacağına inancım gittikçe güçleniyor açıkçası.
Esnekliğin, yaratıcılığın ve inisiyatif almanın asıl geçer akçeler olduğu günümüzde, iş yerlerinde robotlar yaratmaya odaklanmış yönetim tekniklerinin radikal bir şekilde terkedildiğini görmek istiyorum
Siz ne dersiniz bu konuda?
Arthur Andersen’de danışmanlık hayatıma başladığım ilk yıllarda Türk yöneticileri çalışanlarının “İş Tanımlarını” yazdırmaya pek düşkündüler.
“Herkesin yapacağı işi tam ve kesin olarak tanımlarsak yüksek verimliliğe ulaşırız” inancı hakim düşünceydi. Çalışanları işlerini ezberleyen ve hatasız şekilde yapan robotlara dönüştürmenin iyi bir fikir olduğuna inanılıyordu. Eh, o günün kapalı ekonomileri düşünüldüğünde sanırım haklıydılar da.
Bugünün hiper-rekabetçi iş dünyasında ise bu inancın temellerinden sarsılmakta olduğunu görüyorum. İnanılmaz derecede hızla değişen iş ortamında “sabit” tanımlar ile hareket etmenin hem şirketlerin esnekliklerine darbe vurduğuna, hem de çalışanların yaratıcılığını baltaladığına inanıyorum. İnanmaktan da ötesi bu bunu somut olarak gözlemliyorum.
Geçenlerde eğitimime katılan bir orta seviye yönetici gayet açık ve samimi bir şekilde fikir yaratmanın “iş tanımında” olmadığını belirtti. Performans göstergeleri arasında da yaratıcılık yer almıyormuş!..
Daha önceki bazı eğitimlerde de yaşadığım benzer örnekleri hatırladıkça, iş tanımlarının “bazı” faydalarını kabul etmekle birlikte (kişinin minimumda yapacağı işleri tanımlamak gibi) temelde onları çöpe atmanın işletmeler açısından daha hayırlı olacağına inancım gittikçe güçleniyor açıkçası.
Esnekliğin, yaratıcılığın ve inisiyatif almanın asıl geçer akçeler olduğu günümüzde, iş yerlerinde robotlar yaratmaya odaklanmış yönetim tekniklerinin radikal bir şekilde terkedildiğini görmek istiyorum
Siz ne dersiniz bu konuda?
2 yorum:
iş tanımlarında bulunanların sadece ve sadece minimumda yapılacak işler olduğu tesbitinizde çok haklısınız. iş tanımı çalışanın sorumlu tutulduğu işlerdir. sadece memur zihniyetinde ben sadece işimi yaparım vardır. bunun dışında şirketin karlılığına cirosuna verimine performansına etkisi bulunan bir fikri üst yönetim ya da şirket yetkilileri ile paylaşmamak etik olmaz.
sonuç olarak
-yahu ahmet bey bizim bir vizyon tanımımız vardı?
nerdeydi diyen bir şirket çalışanı vizyona kendini adamamıştır. vizyonunda gelişmek olan bir şirket çalışanı vizyona hizmet eder, aynı iş yerinde çalışan diğer memurlar(!) ise sadece iş tanımlarında yazanları yaparlar. harfi harfine.
bence burda "apati" kavramı ve "adama" kavramının masaya yatırlıması gerekir.
Yorum Gönder